Toplumun en küçük ama en güçlü yapı taşı ailedir. Sağlıklı bir aile, bireylerin ruhsal, duygusal ve sosyal gelişiminde en önemli etkendir. Ancak son yıllarda artan boşanma oranları, aile içi şiddet, iletişim kopuklukları ve sağlıksız birliktelikler bize şu soruyu sıkça sorduruyor: “Evlilik ehliyeti gelmeli mi?”
Aslında bu sorunun temelinde çok önemli bir ihtiyaç var: bilinçli evlilikler kurmak. Nasıl ki ehliyet olmadan trafiğe çıkmak ciddi riskler barındırıyorsa, hazırlıksız bir şekilde evlilik yoluna çıkmak da hem bireylere hem de çocuklara büyük yaralar açabiliyor.
Evlilik ehliyeti, resmi bir belge ya da zorunlu prosedürden çok daha fazlası olabilir. Bu uygulama, çiftlere evlilik öncesinde psikolojik, duygusal ve iletişimsel bir eğitim sunmayı amaçlayabilir. Eşlerin birbirlerini tanıması, sağlıklı iletişim kurabilmesi, problem çözme becerilerini geliştirmesi, finansal planlama ve hatta çocuk yetiştirme konularında bilgi sahibi olması, evliliklerin daha sağlam temeller üzerine oturmasına katkı sağlar.
Unutmayalım ki; çoğu boşanma “sevgi eksikliğinden” değil, yanlış iletişimden ve çözülmeyen küçük sorunların büyümesinden kaynaklanır. İşte evlilik ehliyeti, bu sorunları başlamadan önce önleyebilecek bir bilinç kazandırabilir.
Elbette her şeyde olduğu gibi burada da denge önemlidir. Zorunluluk, bireylerde direnç yaratabilir. Ancak evlilik öncesi eğitim ve bilinçlendirme programlarının teşvik edilmesi, toplumsal bir dönüşümün başlangıcı olabilir.
Ben bir aile ve sosyal yaşam danışmanı olarak şunu söyleyebilirim: Evlilik ehliyeti, bir engel değil; daha mutlu, sağlıklı ve uzun ömürlü evliliklere açılan bir kapıdır.
Çünkü evlilik sadece iki kişinin değil, gelecek nesillerin de yaşamını şekillendiren bir yolculuktur.