CHP Kadın Kolları Başkanı Filiz Özdemir yaptığı basın açıklamasında Bugün, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin (CEDAW) kabul edilişinin 46. yılını karşılıyoruz dedi..
Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW) 18 Aralık 1979 tarihinde kabul edildiğini belirten Özdemir ” Türkiye, Sözleşmeyi 1985 yılında onayladı ve 2000 yılında da Pekin Ek İhtiyari Protokolünü imzalayarak yasalardan ve yaşamın her alanından kadınlara karşı ayrımcılıkları kaldırmayı ve toplumsal cinsiyet eşitliğini yaşama geçirmeyi taahhüt etti!.
Ancak aradan geçen on yıllara rağmen kadınlar hâlâ yaşamın her alanında eşitsizlik, ayrımcılık, şiddet ve yoksullukla karşı karşıyadır. Ne yazık ki mevcut siyasi iktidar, CEDAW başta olmak üzere kadınların kazanılmış haklarını güvence altına alan uluslararası sözleşmeleri ve eşitlik ilkesini uygulamakta isteksiz davranmakta; kadınları koruyacak mekanizmaları zayıflatmaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitliğini hedef alan politikalar yerine, kadınları geleneksel rollerle sınırlayan bir anlayış dayatılmaktadır.
Resmi verilerde bu tabloyu açıkça ortaya koymaktadır. TÜİK verilerine göre; kadınların iş gücüne katılım oranı %36 iken erkeklerde bu oran %71’dir.
Kadınlar eşit işe rağmen erkeklerden ortalama %15-20 daha az ücret almaktadır.
TBMM’de kadın Milletvekili oranı %20’nin altındadır. Belediye başkanı oranı %5’in altındadır.
Kız çocuklarını okullaşma oranı hızla düşmektedir.
Uluslararası Hukukun tarafı olan bir devletin her konuda ‘’yerli ve milli’’ kavramlarını öne çıkarması anlaşılmaz bir durumdur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti birçok Uluslararası Sözleşmenin tarafıdır ve Bakanlık tarafından yapılan bu açıklama sözleşmelerinin birçoğunun ihlali anlamına gelmektedir. Her şeyden önce CEDAW yani Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için yapılmış bir sözleşmedir. Türkiye bu sözleşmenin tarafıdır. Her alanda ayrımcılığı yasaklayan birçok sözleşmenin altında Türkiye Cumhuriyeti devletinin imzası bulunmaktadır.
Türkiye’nin kadınlara ve kız çocuklarına yönelik taahhütlerini hala yerine getirmediğini söylemek için UnWoman raporlarına bakmaya gerek duymuyoruz. AKP hükümeti -kadını birey olarak görmeyen bir anlayışla- ülkeyi yönetmeye çalıştıkça, yasalarda eşit haklar yer alsa da, eşitlik yaşama geçirilemiyor. Ne yazık ki mevcut siyasi iktidar döneminde toplumsal cinsiyet eşitliği alanında ciddi bir geriye gidiş yaşanmış, kadınları ve kız çocuklarını koruyan mekanizmalar zayıflatılmış, eşitlik ilkesini esas alan politikalar geri plana itilmiştir. Bu anlayış Cedaw’ın ruhu ve Türkiye’nin taahhütleri ile açıkça çelişmektedir.
Ülkemizde kadına yönelik şiddet en yakıcı sorunlardan biri olmaya devam ediyor. Her yıl yüzlerce kadın erkek şiddeti sonucu yaşamını yitirmekte, on binlerce kadın fiziksel, psikolojik, ekonomik şiddete maruz kalmaktadır. Sadece son birkaç günde yaşanan; TBMM lokantasında stajyer olarak çalışan MESEM’li lise çağındaki kız çocuklarının, TBMM personeli tarafından tacize uğraması, tacizin birkaç yıldır sistematik olarak devam ettiği ve bunun bilinmesine rağmen üstünün örtülmeye çalışılması tam da sorunun kaynağının, iktidarın gerici-ayrımcı politikalarının olduğunun belgesi niteliğindedir.
Geçtiğimiz günlerde Manifest müzik grubu üyeleri hakkında, “teşhir suretiyle hayasızca hareketlerde bulunma” iddiasıyla açılan davada 3 ay 22 gün hapis cezası verildi; mahkeme hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verdi. “Hayasızca hareketler” gibi belirsiz, yoruma açık ve çağ dışı suç tipleri, tarihsel olarak kadınların bedenleri ve yaşam pratikleri üzerinde baskı kurmanın bir aracı haline gelmiştir. Bu tür düzenlemeler ve soruşturmalar; kadınları kamusal yaşamdan uzaklaştırmayı, onları geleneksel cinsiyet kalıplarına hapsetmeyi ve erkek egemen bir ahlak anlayışını dayatmayı hedeflemektedir. “Hayasızca hareketler” düzenlemesi: Belirlilik ilkesine aykırıdır, Kadınlar aleyhine ayrımcıdır ve CEDAW hükümleriyle bağdaşmamaktadır.
İstanbul Sözleşmesi kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi ve bu tür şiddetle etkili mücadele için yapılmış olan bir Avrupa Konseyi Sözleşmesidir. Ancak, bu sözleşmenin CEDAW ile çok yakından bağlı olduğu da bir gerçektir. Bu durum 2022 Cenevre’deki toplantıda da CEDAW üyelerince ısrarla vurgulanmış ve Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmasının ülkede CEDAW’ın uygulanmasına yönelik olarak de soru işaretleri doğuracağı açıkça dile getirilmişti..
CHP olarak;
CEDAW’ın tüm maddelerinin eksiksiz uygulanmasını,
Kadına yönelik şiddetle mücadelede etkin ve caydırıcı politikaların hayata geçirilmesini,
Kadınların eğitim, istihdam ve siyasete eşit katılımını sağlayacak yapısal reformların yapılmasını,
Eşitlik ilkesinin merkezi ve yerel yönetimlerin tüm politikalarına entegre edilmesini savunuyoruz.
Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında, kadınların eşit yurttaşlar olarak özgürce yaşayabildiği, şiddetten ve ayrımcılıktan arınmış bir Türkiye mümkündür. Bu mücadele kararlılıkla sürecek; kadınların sesi, sözü ve mücadelesi asla susturulamayacaktır.
CEDAW’ın 46. yılında bir kez daha hatırlatıyoruz:
Kadın hakları bir “iyi niyet” meselesi değil, devletin anayasal ve uluslararası yükümlülüğüdür. CEDAW’ın gereklerini yerine getirmek, kadın-erkek eşitliğini kağıt üzerinde değil, yaşamın her alanında sağlamak zorunluluktur.
Eşitlik ertelenemez, kadın hakları pazarlık konusu yapılamaz.” Dedi.
