www.ocianews.comataşehir escortanadolu yakası escortcanlı bahis siteleriSamandıra Escortizmir rus escortdeneme bonusu veren sitelerescort parisescort lyonhttps://www.ertecongress.org/casino sitelerisweet bonanzacanlı casino sitelerislot sitelericasinoslot oynaBeylikdüzü escortkuşadası escortmalatya escortdeneme bonusu veren sitelerhttps://atvcenter.org/lisansli-canli-bahis-siteleri-2022-guvenilir-bahis-siteleri/ankara escortdeneme bonusu veren sitelerbodrum escortdeneme bonusu veren sitelerhttp://www.wcph2020.com/izmir escortbağdat caddesi escortfatih escorthttps://debriyaj.net/ümraniye escortmaltepe escortonline casino india real moneyHidden Wikideneme bonusu veren sitelerdeneme bonusu veren sitelercasino siteleriEscort Londonizmir escort bayanbonus veren sitelerşişli escort bayankarrueche tran nudehd indian sex videos free downloadcan he score herkayseri escort
X
Zeynep Pişkin

Zeynep Pişkin

06 Nisan 2023 Perşembe

RİSKLİ YAPILAR VE KENTSEL DÖNÜŞÜM (4)

RİSKLİ YAPILAR VE KENTSEL DÖNÜŞÜM (4)
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Riskli yapılara ilişkin olarak geçen haftaki yazımızda konuyu kiracılara yönelik olarak ele almış ve riskli yapı tespitini her ne kadar yalnızca malikler ve paydaşları talep edebilecek idiyseler de oturdukları binanın durumu hakkında endişeli olan kiracıların söz konusu tespiti talep edebilmeleri için de dolaylı bir yolu ele almıştık.
Bu yazımızda ise riskli yapı olarak tespit edilen ve hakkında bu konuda tapu kütüğüne şerh düşülen yapı için yıkım kararı haricinde güçlendirme kararı alınması mümkün müdür eğer mümkün ise söz konusu güçlendirme için neler yapılması gerekmektedir, bu konulara cevap arayacağız. Ancak unutulmamalıdır ki burada yer alan bilgiler genel ve soyut nitelikte olup her somut olayın ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu nedenle konusunda uzman bir avukata başvurmanız önerilmektedir.
Esasen güçlendirme kararı, alınmış yıkım kararına karşılık alternatif bir çözüm olarak ortaya çıkar. Zira binayı yıkmak yerine binada güçlendirme yapılabiliyorsa maliklerin mülkiyet hakkı olası bir yıkıma karşı daha fazla korunmuş olacaktır. Ancak tekrar belirtmek gerekir ki riskli yapının yıkım yerine güçlendirilmesi ancak yapılan güçlendirme çalışması sonrası bina sağlam hale gelecek ve yıkılma tehlikesi tamamen ortadan kalkacaksa yapılabilecektir. Riskli her yapının güçlendirilmesi kararı alınarak binanın yıkımını önlemeye çalışmak, bir başka deyişle kanunu dolanmak mümkün değildir.
Riskli yapı sıfatını haiz bina hakkında ne yapılacağına dair karar alınabilmesi amacıyla kat malikleri bir araya gelerek olağanüstü bir toplantı yapmalıdır. Bu toplantıya yalnızca malikler ve onların paydaşları katılabilecektir zira riskli yapı hakkında karar verme yetkisi ilgili kanun nedeniyle yalnızca malik ve paydaşlarına aittir.
Bahsedilen bu olağanüstü toplantının gerçekleştirilebilmesi için kanun belirli bir yol öngörmüş ve bu yolu emredici kılmıştır. 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 29. maddesinin ilgili fıkrası “Önemli bir sebebin çıkması halinde, yöneticinin veya denetçinin veya kat maliklerinden üçte birinin istemi üzerine ve toplantı için istenilen tarihten en az on beş gün önce bütün kat maliklerine imzalattırılacak bir çağrı veya bir taahhütlü mektupla, toplantı sebebi de bildirilmek şartıyla, kat malikleri kurulu her zaman toplanabilir.” şeklindedir.
Kanuna uygun olarak yapılan olağanüstü toplantıda, riskli yapının yıktırılması yerine güçlendirilmesi gündeme alınmış ise öncelikle yapılacak ilk şey, malikler tarafından riskli yapının güçlendirilmesinin teknik olarak mümkün olduğuna dair bir tespit yaptırılması gerekmektedir.
Riskli yapının bu durumunun kesinleşmesinden itibaren idare, yapının yıktırılması için 60 günden az olmamak koşuluyla, ek olarak 30 gün daha verilebilmek üzere, bir süre belirleyecektir, işte maliklerce güçlendirme yapılması isteniyorsa maliklere verilen bu süre içinde yapının güçlendirilmesinin mümkün olduğu tespit ettirilmelidir. Bunun yanı sıra güçlendirme yapılabileceğine ilişkin tespitin ardından bu duruma ilişkin toplantı yapılarak maliklerce yapıya dair yasaya ve usule uygun olarak güçlendirme kararı alınmadır. Bu hususta bir güçlendirme projesi hazırlanmalı ve imar mevzuatı çerçevesinde güçlendirme ruhsatı alınmalıdır. Bahsedilen ruhsatı verecek olan idari kurum, güçlendirme işleminin ne kadar süre içinde yapılması gerektiğine dair bir süre belirleyecektir. Güçlendirme işlemi tayin edilen bu süre içinde yapılmalıdır.
Riskli yapının güçlendirilmesinin teknik olarak mümkün olup olmadığının araştırılması, yine mevzubahis yapının riskli olduğu tespitini yapan ve bu tespiti kesinleşen ilgili Bakanlıkça yetkilendirilmiş kurum veya kuruluşlar tarafından yapılacaktır.
Açıkça görülüyor ki malikler tarafından riskli yapının yıktırılması yerine güçlendirilmesi daha çok kabul görüyorsa bu konuda oldukça hızlı hareket edilmeli, gerekli tespitler yaptırılarak buna ilişkin kat malikleri tarafından karar alınmalı ve bir güçlendirme projesi hazırlatılıp idareye başvuru yapılarak o projenin ruhsatlandırılması sağlanmalıdır.
Tüm bu aşamaların ardından, idare tarafından verilecek olan güçlendirme çalışması süresinin sonunda, yapının artık riskli olmadığının tespiti üzerine, tapu kaydında bulunan riskli şerhinin kaldırılması için başvuru yapılacaktır.
Riskli yapıların yıkılması kural iken bu yapıya ilişkin güçlendirme yapılması istisnai bir haldir. Eğer riskli yapının teknik olarak güçlendirilmesi mümkün değilse, yapılacak hiçbir işlem binanın tehlike arz etmeyecek duruma gelmesini sağlamıyorsa bu halde yapılacak olan şey kesin ve net olarak yıkım işlemi olacaktır.
(Devam edecek…)

Devamını Oku

RİSKLİ YAPILAR VE KENTSEL DÖNÜŞÜM (3)

RİSKLİ YAPILAR VE KENTSEL DÖNÜŞÜM (3)
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Geçtiğimiz hafta riskli yapılardan, tespit şeklinden ve tespit talebinde bulunabilecek hak ve yetki sahiplerinden bahsetmiştik. Bu hafta ise biraz daha özele indirgeyerek konuyu kiracılar açısından inceleyeceğiz. Ancak unutulmamalıdır ki burada yer alan bilgiler genel ve soyut nitelikte olup her somut olayın ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu nedenle konusunda uzman bir avukata başvurmanız önerilmektedir.

6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ve bu kanunun uygulama yönetmeliğinde yapılan düzenlemeler neticesinde riskli yapı tespitini yapı malikleri veya kanuni temsilcileri talep edebileceklerdir. Bu noktada ilk olarak kiracılar, oturdukları binanın riskli bir yapı olup olmadığına ilişkin gerekli tespitin yapılması için ilgili yerlere müracaat edilmesini ev sahiplerinden talep edebileceklerdir.

Ancak ev sahipleri çeşitli nedenlerle kiracıların bu talebini karşılamadıkları takdirde kiracıların bu tespiti talep etmesinin bir başka yolu var mıdır?

Bu hususun açıklığa kavuşturulabilmesi için öncelikle 6306 sayılı Kanun’un 3. Maddesinin incelenmesi gerekmektedir. Söz konusu maddenin dördüncü cümlesi ve devamı “…Bakanlık, belirlediği alanlardaki riskli yapıların tespitini süre vererek İdareden de isteyebilir. Bakanlıkça veya İdarece yaptırılan riskli yapı tespitlerine karşı maliklerce veya kanuni temsilcilerince onbeş gün içinde itiraz edilebilir…” şeklindedir.

İlgili maddenin lafzı incelendiğinde çıkan anlam şudur ki Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı veyahut yerel yönetim olarak idare, kendiliğinden belirli bir alandaki yapıların riskli olup olmadığının tespitini talep edebilecektir. Bu noktada bu şekilde bir talep söz konusu olduğunda talebin gereğinin yerine getirilmesi velhasıl risk tespitinin yaptırılması için, idarece ev sahiplerine süre tanınacaktır.

Ev sahiplerinin kendilerine tanınan süre içinde masrafları yine kendilerine ait olmak üzere riskli yapı tespitini ilgili lisanslandırılmış kurum veya kuruluşlardan yaptırmaları gerekmektedir.

Ancak tanınan süre zarfında ev sahipleri tarafından riskli yapı tespiti yaptırılmaz ise, bu tespit Bakanlık veya idarece yaptırılacaktır. Bu uğurda yapılan masraflardan malikler hisseleri oranında sorumlu olmaya devam edecektir. Öyle ki masraflara ilişkin olarak maliklere yapılacak tebligat tarihinden itibaren 1 aylık sürede mevzubahis masraflar ödenmediği takdirde ilgili kurumların takibiyle ilgilisinden tahsil edilecektir.

İlgili kanunun incelenmesinin ardından ortaya çıkan sonuç şudur ki kiracılar doğrudan olmasa da dolaylı olarak riskli yapı tespitini talep edebilecektir.

Buna göre, eğer kiracı ve/veya kiracılar yaşadıkları binanın riskli olduğunu düşünüyor ve riskli yapı tespiti yaptırmak istiyorsa fakat ev sahipleri çeşitli nedenlerle bu konuda gerekli girişimlerde bulunmuyorsa kiracı ve/veya kiracılar, keyfiyeti binanın bulunduğu yerde bulunan yetkili idareye(belediyeler) veya doğrudan ilgili Bakanlığa yapacakları başvuru ile söz konusu muhataplardan riskli yapı tespitinin yapılmasını dolaylı olarak talep etmiş olacaklardır. Özellikle aynı binanın birçok kiracısının bu yönde bir taleple yapacağı başvurular, Bakanlık ve idare tarafından dikkate alınma hususunda önem arz edecektir.

Bu dolaylı yol haricinde kiracılara tanınmış, doğrudan riskli yapı tespiti talep edilmesi hakkı mevcut olmayıp kanaatimce ilgili kanun bu nedenle iyileştirilmeye muhtaçtır.

Kiracıların dolaylı yoldan girişimleri veya malikler ile onların kanuni temsilcileri tarafından talep edilerek yaptırılan analiz sonucunda şayet yapı riskli olarak belirlenirse bu durum Bakanlık veya idare tarafından tespit tarihinden itibaren 15 gün içerisinde tapu müdürlüğüne bildirilecektir. Tapu müdürlüğü ise ilgili yapının tapu kütüğünün beyanlar hanesine “riskli yapı” şerhi düşecek ve bu işlemi ilgililerine tebliğ edecektir.

Bu tebliğ ile riskli yapı tespitine ilişkin olarak 15 gün içinde itiraz edilebileceği, itiraz edilmediğindeyse takdir edilecek süre içinde riskli yapının yıkılması gerektiği bildirilir. İşte bahsedilen bu itiraz müessesesini kullanabilecek olanlar yalnızca malikler olarak andığımız ev sahipleri ve onların kanuni temsilcileridir.

Anlaşılan o dur ki bir bina hakkında riskli yapı tespiti yapılmış, tapu kütüğüne riskli yapı şerhi düşülmüş ve yıkılması için gereken süre takdir edilmişse bu karara kiracılar itiraz edemeyeceklerdir.

Yukarıda alıntılanan 6306 sayılı Kanun’un 3. maddesinin devamında yer alan “…Bu itirazlar, Bakanlığın talebi üzerine üniversitelerce, ilgili meslek disiplini öğretim üyeleri arasından görevlendirilecek dört ve Bakanlıkça, Bakanlıkta görevli üç kişinin iştiraki ile teşkil edilen teknik heyetler tarafından incelenip karara bağlanır.” hükmü gereğince, malikler veya kanuni temsilcilerinin süresinde yapacakları itiraz neticesinde teşkil edecek teknik heyet, itiraz sebepleriyle bağlı olmadan riskli yapı tespit raporunu her unsuruyla inceleyecek ve gerekli işlemlerin ardından nihai kararı verecektir. Nihai kararın ardından bir başka malik tarafından bu karara itiraz edilmesi mümkün değildir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 125. maddesiyle, idarenin her türlü eylem ve işleminin yargı denetime tabi tutulabileceği hüküm altına alındığından, nihai karar verilmiş olsa dahi idari işlem mahiyetinde olan riskli yapı tespitine ilişkin karar, idari yargıya taşınarak dava konusu edilebilecektir. Buna ilişkin süre ise nihai olarak adlandırılan ve henüz yargısal denetimi yapılmamış olan kararın, malike tebliğinden itibaren başlar ve otuz günün sonunda sona erer. (Devam edecek.) Av. Zeynep PİŞKİN

Hukuk alanında yaşadığınız sorunlar ve çözüm yolları için Avukat Zeynep Pişkin’e av.zeyneppiskin@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz

Devamını Oku

RİSKLİ YAPILAR VE KENTSEL DÖNÜŞÜM (2)

RİSKLİ YAPILAR VE KENTSEL DÖNÜŞÜM (2)
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Ülkemizde yaşanan deprem neticesinde meydana gelen yıkım, her vatandaşın aklında yuvası olarak bildiği evinin depreme dayanıklı olup olmadığı sorusunu getirdi. Bu yazı dizisinde daha önce söylediğimiz üzere bu ve bunun gibi sorulara cevap arayacağız. Ancak unutulmamalıdır ki burada yazılanlar genel ve soyut nitelikte bilgiler olup her somut olayın ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu noktada konusunda uzman bir avukata başvurmanız önerilmektedir.

Riskli yapı, esasında 1999 yılında Marmara bölgesinde yaşanan deprem neticesinde daha somut adımlar atılarak çözülmeye çalışılan bir kavram olarak kendini belli etti.

28309 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun, halihazırda deprem kuşağında yer alan ülkemizde bu afetler yaşanmadan önce gerekli tespit ve işlemlerin yapılarak kişilerin can ve mal güvenliğini sağlamak amacıyla ihdas edilmiştir. İlgili kavramların açıklamaları da yine bu kanun ile yapılmıştır.

Doktrinde yapı, barınmak ya da başka amaçlarla kullanılmak için yapılmış olan her türlü mimarlık yapıtı olarak tanımlanmaktadır.

İşte bu mimari yapıt olarak tanımlanan yapılar, ekonomik ömrünü tamamlamış, yıkılma veya ağır hasar görme riski taşıyorsa artık “riskli yapı” olarak adlandırılacaktır. Bir binanın bu durumlarından en az birinden muzdarip olduğu bilimsel veyahut teknik bilgilerle tespit edildiğinde bu binalar artık riskli yapı olarak değerlendirilir.

Bu bağlamda riskli yapı ve riskli alan kavramları farklı anlamlara gelmektedir. Riskli yapı yukarıda açıklandığı üzere yıkılma, ağır hasar alma gibi olasılıkları yüksek olan veya ekonomik ömrünü tamamlamış binalar olarak değerlendirilirken riskli alanlar, zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma nedeniyle can ve mal kaybına neden olabilecek alanları işaret eder. Bu alanlar ise Cumhurbaşkanı tarafından kararlaştırılmaktadır.

Riskli yapılar kavramı ifade ettiği anlam itibariyle ilgili kanunun yönetmeliği ile sınırlandırılmıştır. Bu yönetmeliğin 7. maddesinde, “Riskli yapı tespiti; kendi başına kullanılabilen, üstü örtülü ve insanların içine girebilecekleri ve insanların oturma, çalışma, eğlenme veya dinlenmelerine veya ibadet etmelerine yarayan yapılar ile hayvanların ve eşyaların korunmasına yarayan yapılar hakkında yapılır. İnşaat halinde olup ikamet edilmeyen yapılar ile metrukluk veya başka bir sebeple statik bakımdan yapı bütünlüğü bozulmuş olan yapılar riskli yapı tespitine konu edilmez.” şeklinde yapılan düzenlemede anlaşılan o dur ki riskli yapı tespitine ancak binalar konu edilebilecektir.

Bahsedildiği üzere bir binanın yıkılma, ağır hasar alma tehlikesini en basit haliyle ifade etmek gerekirse, Danıştay 6. Dairesi’nin 1992/2066 E., 1993/913, K. sayılı kararındaki ifadeler önem arz edecektir. İlgili kararda özetle, binanın kolon ve kiriş gibi esas ve taşıyıcı unsurlarında işlevsizlik tespit edilmesi, duvarlarında çeşitli çatlaklar olması ve/veya kullanılan harcın artık bağlayıcılık özelliğini kaybetmesi gibi hallerde şayet oldukça kapsamlı bir onarım yapıldığı takdirde söz konusu bina tehlike barındırmayacak duruma gelecek ise artık o binanın yıkılma tehlikesi olan riskli bir yapı olarak tanımlanacağından bahsedilmiştir.

Ekonomik ömrünü doldurmuş olan binalarda ise kanunun lafzından anlaşıldığı üzere, yıkılma ve ağır hasar alma tehlikesi taşıması gerekmemektedir. Usulüne uygun bir şekilde alınmış rapor neticesinde ekonomik ömrünü tamamlamış binaların da can ve mal güvenliğinin sağlanması için kentsel dönüşüme dahil edilmesi gerekmektedir.

Peki vatandaşlar kendi binalarına ilişkin gerekli tespitlerin yapılması için nereye başvurmalıdırlar? 6306 sayılı Kanun’un 3. maddesinde “Riskli yapıların tespiti, Bakanlıkça hazırlanacak yönetmelikte belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde masrafları kendilerine ait olmak üzere, öncelikle yapı malikleri veya kanuni temsilcileri tarafından, Bakanlıkça lisanslandırılan kurum ve kuruluşlara yaptırılır ve sonuç Bakanlığa veya İdareye bildirilir.” ibaresi yer almaktadır.
Buradan anlaşılacağı üzere, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından lisans verilmiş kurum veya kuruluşlara yapılacak başvuru üzerine hazırlanan raporu yine bu kurum veya kuruluşlar, yapının bulunduğu ilgili belediyede bulunan Bakanlığa bağlı Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Müdürlüğü’ne göndereceklerdir. Bu noktada Müdürlük usulüne uygun hazırlanmış ve riskli yapı tespiti yapılmış olan raporu onayladığı takdirde artık o yapı “riskli yapı” sıfatını haiz olacaktır. Müdürlük bu durumu kendiliğinden ilgili şerhin düşülmesi için tapu müdürlüğüne ve Bakanlığa bildirecektir. 6306 Sayılı Kanun kapsamında riskli yapıların tespiti için Bakanlıkça yetki verilen kurum ve kuruluşlar listesine ulaşmak için ilgili linki ziyaret edebilirsiniz: https://altyapi.csb.gov.tr/riskli-yapi-tespiti-ile-ilgili-kuruluslar
Bir diğer önemli husus ise riskli yapı tespiti talebinde bulunma hak ve yetkisinin kimlerde olduğudur. 6306 sayılı Kanun’un uygulama yönetmeliğinin 7. maddesinin 2.fıkrası ile yapılan düzenleme neticesinde, riskli yapı tespitini öncelikle yapı malikleri veya kanuni temsilcileri masrafları kendilerine ait olmak üzere yukarıda anlatılan ilgili kurumlardan, anlatıldığı şekilde talep edebileceklerdir.
Ancak eğer 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu uyarınca kat irtifakı veyahut kat mülkiyeti kurulmadığı için arsa paylı bir tapu söz konusu ise arsa üzerinde fiilen bulunan yapının riskli yapı tespiti, yapının sahibi olan arsa payı sahibince yaptırılabilecektir.
Arsa üzerindeki yapının başkasına ait olması ve bu durumun tapu kütüğünde belirtilmiş olması halinde ise riskli yapı tespitini yaptırma hak ve yetkisi lehine şerh olan taraftadır.
En çok merak edilen konulardan birisi, riskli yapı tespitini kiracıların talep edip edemeyeceğidir. Bir sonraki yazımızda riskli yapı ve kiracıların durumu incelenecektir. (Devam edecek.)

Devamını Oku

HAPİS CEZASININ ERTELENMESİ

HAPİS CEZASININ ERTELENMESİ
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Geçtiğimiz haftalarda başlanılan yazı dizisinde, ceza mahkemelerinde yapılan yargılama neticesinde hakkında bir cezaya hükmolunan kişiler tarafından merak konusu olan hapis cezasına seçenek yaptırımlardan bahsedilmişti. Bu hafta bu konuya ilişkin olarak hükmedilen hapis cezasının ertelenmesi kavramı üzerinde durulacaktır.
Bu yazı dizisinde ilgili konuya ilişkin genel bir açıklama yapılacaktır. Ancak unutulmamalıdır ki her somut olay içerisinde kendine özgü farklılıklar içermekte olup bu konuya dair merak ettiklerinizi herhangi bir hak kaybına uğramamak için bizzat bir avukat ile görüşmeniz tavsiye edilmektedir.
Türk Ceza Kanunu’nun 51. maddesinde kişiler hakkında hükmedilen hapis cezasının hangi şartlar altında ertelenebileceği düzenlenmiştir. Kural olarak hapis cezası ile cezalandırılan kişinin cezası, cezaevinde infaz edilmektedir. Ancak yukarıda bahsedilen kanun maddesi ile hükümlünün cezası, öngörülen şartlar mevcutsa, denetim altında olmak kaydıyla, cezaevi dışında infaz edilebilecektir. Defaatle belirtmek gerekir ki kanun hükmü bu konuda “…ertelenebilir.” ifadesini kullanarak mahkemeye açık bir takdir yetkisi tanımıştır.
Söz konusu maddenin uygulanabilmesi için gerekli olan şartları inceleyecek olursak;
• Yargılama sonucunda sanık hakkında işlediği suçtan dolayı hükmedilen ceza iki yıl veya daha az olmalıdır. Bu noktada sanık aşağıda bahsedilecek diğer tüm şartları sağlamış olsa dahi iki yıldan fazla bir süre için verilen hapis cezası hiçbir şekilde ertelenemeyecektir. Bu bağlamda söz konusu iki yıl ve daha az hapis cezasına hükmedilmiş olması mutlak bir şart olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ancak bu durumun şöyle bir istisnası mevcuttur; suçu işlediği esnada on sekiz yaşını doldurmamış veyahut altmış beş yaşını doldurmuş kişiler için hapis cezasına hükmedildiği takdirde söz konusu cezanın ertelenebilmesi için üç yıl veya daha az bir süre ile mahkumiyet kararı verilmiş olmalıdır.

Hapis cezasının ertelenebilmesi için kural olarak en fazla iki yıl süreyle hükmedilmiş bir hapis cezası olması gerekse de görüleceği üzere on sekiz yaşından küçük ve altmış beş yaşından büyük kimseler hakkında hapis cezasının ertelenebilmesi üst limiti üç yıla çıkarılmıştır.

• Bir diğer önemli husus ise cezanın ertelenmesi kararı verilebilmesi için sanık hakkında daha önce başka bir yargılama ile kasıtlı olarak işlediği bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına hükmedilmemiş olması gerekmektedir.

Bu bağlamda sanık daha önce kasıtlı bir suç işlediyse ancak üç ay veya daha az bir süreyle hapis cezasına çarptırıldıysa cezasının ertelenmesi mümkün olacaktır. Sanık daha önce taksirle işlediği bir suçtan dolayı aldığı cezanın miktarı ne olursa olsun, kanunda aranan şart suçun kasıtlı işlenmiş olması gerektiği için, evleviyetle cezası ertelenebilecektir.

• Yukarıdaki tüm şartlar sağlanıyor olsa dahi uygulamada hakimler tarafından en çok göz önünde bulundurulan şart ise yargılama esnasında sanığın gösterdiği pişmanlık emareleriyle mahkemede tekrar suç işlemeyeceği yönünde bir kanaat oluşturmasıdır. Hakim, yargılama sürecinde sanığın tutum ve davranışlarını Yargıtay denetimine elverişli, objektif kıstaslarla değerlendirecek ve buna göre yukarıda sayılan şartları sağlayan sanık hakkında cezanın ertelenmesine karar verebilecektir. Önemle belirtmek gerekir ki en başta söylenildiği üzere mahkemede suçun tekrar işlenmeyeceği yönünde bir kanaat oluşmadığı takdirde her ne kadar diğer tüm şartları sağlıyor olsa da sanık hakkında erteleme kararı verilmeyecektir.

Yukarıda sayılan tüm şartları karşılayan ve tekrar suç işlemeyeceği kanaatinde bulunulan sanık hakkında verilen hapis cezasının ertelenmesi kararı mahkemece mağdurun veya kamunun zararının aynen iade veyahut tazmin edilmek suretiyle giderilmesi şartına bağlanabilir. Bu hallerde sanık mahkemece belirlenen zararı tazmin edene dek cezasının infazına cezaevinde devam edilecektir. Ancak zarar giderildiğinde hükümlü cezaevinden salıverilecektir.
Önemle belirtmek gerekir ki 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nda özel olarak düzenlendiği üzere, TCK’da yer alan kasten yaralama, tehdit, hakaret ve görevi yaptırmamak için direnme suçları kamu veya özel sağlık kurum/kuruluşlarında görev yapan sağlık personeli veya yardımcılarına karşı görevleri sebebiyle işlendiği takdirde bu yazıya konu olan hapis cezasının ertelenmesi hükümleri uygulama alanı bulmayacaktır.
Son olarak, hapis cezasının ertelenmesine karar verildiği hallerde mahkeme bir denetim süresi belirleyecektir. Belirlenen bu süreyi sanığın iyi halli olarak geçirmesinin yeterli olduğu yönünde karar verilebileceği gibi hükümlüye birtakım yükümlülükler yüklenerek bunları ifa etmesi şartı da koyulabilecektir. Mevzubahis denetim süresi bir yıldan az ve üç yıldan fazla olamayacaktır. Ancak alt sınırı mahkum olunan ve ertelenmesine karar verilen ceza süresinden az olamayacaktır.

Devamını Oku

RİSKLİ YAPILAR VE KENTSEL DÖNÜŞÜM (1)

RİSKLİ YAPILAR VE KENTSEL DÖNÜŞÜM (1)
0

BEĞENDİM

ABONE OL

6 Şubat 2023 tarihinde saat aralıklarıyla gerçekleşen depremlerde büyük zarar gören Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman, Gaziantep, Osmaniye ve Adana başta olmak üzere toplamda 10 ilimizde hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza rahmet, tüm bu yaşananlardan sonra hayatına devam etmeye gayret eden milletimizin her ferdine ise güç ve sabır diliyorum.
Yollarından yürüdüğüm, havasından soluduğum, geçen sene kurtuluş gününde kutlamalarına katıldığım Kahramanmaraş şehrinde kaybettiğim her can benim için tüm diğer kaybedilenler gibi kalbimin en güzel köşesinde yaşamaya devam edecek.
Ülke topraklarının çoğu aktif fay hattı üzerinde yer alırken ve depremin değil kötü binanın öldürdüğü herkesçe bilinmekteyken, yaşanan bu doğal afetlerde hala doğal olmayan şekillerde binlerce can kaybediyor oluşumuz, kanunları evrensel standartlarda olan ülkemizin uygulayıcı ve bunları denetleyicilerinin yine ve yeniden sınıfta kaldığını gösteriyor.
Fazla söze gerek yok esasında, yan yana bulunan iki binadan birisi un ufak olmuşken diğerinin sapasağlam ayakta duruyor olması bütün durumu özetliyor. Liyakat(bir kimsenin kendisine iş verilmeye uygunluk, yaraşırlık durumu-Güncel Türkçe Sözlük TDK)sizliğin sonucu yeni bir sabaha uyanmak için yatılan gecenin sabahına uyanamayan, uyansa da ulaşılamayan binlerce kadın, erkek, anne, baba, kardeş, bebek, abla, abi, dayı, amca, hala, teyze, anneanne, babaanne, dede, sevgili, nişanlı, arkadaş, dost…un göz göre göre, bir hiç uğruna kaybedilmesi olarak hafızalarda yer etmelidir. Bu hafıza ise ilelebet muhafaza edilmeli ve gerekleri ama’sız yerine getirilmelidir.
Henüz çocukluğuma denk gelen ve ne olduğunu çok sonradan anladığım ’99 yılında Marmara Bölgesinde gerçekleşen depremden bu yana geçen 20 yılı aşkın sürede yapılmaması gerekip de yapılanlar veya yapılması gerekip de yapılmayanlar bugünden itibaren eğer aynı şekilde devam ettirilecek olursa, bu depremi henüz kavrayamayacak yaştaki çocuklarımız da yetişkinliklerine denk gelecek bir doğal afetin kaçınılmaz olarak ortaya çıkacak doğal olmayan sonuçlarına maruz kaldığında nesillerimiz mücadele ettikleri onca şeyin yanında toplumsal kayıplarımızın travmaları ile ayrıca savaşmak durumunda kalacak.
Bunun yanı sıra depremin doğal olmayan sonuçları neticesinde yetişmiş, kalifiye, aydın genç yetişkinlerimiz hayattan koparken ülkemizin, Atatürk’ün bize açtığı yolun nihayetinde yer alan muasır medeniyetler seviyesine çıkması her yiten canda daha da zorlaşacak. Tıpkı bu depremde kaybettiğimiz meslektaşlarımın, hakim, savcı, doktor, mühendis, öğretmen ve sporcularımız gibilerinin bir daha bulunamayacak olması gibi.
Ülkeye faydalı olmaya çalışıp da gençliğini bu yolda heba eden, türlü yaşam sıkıntısıyla mücadele edip pes etmeyen ve sonunda mesleğini eline alıp ülkesi için çalışan bir nesli; liyakat sizlik, umursamazlık, bilimden ve fenden uzak makam sahiplerinin çıkarları uğruna bir zamanlar yuvaları olan binalara gömdük. Şu an oturduğumuz evlerin, girip çıktığımız binaların bizim başımıza yıkılıp mezarlarımız olup olmayacağını bilmiyoruz ama bunu öğrenmek için yaşamamız gerekmiyor.
Şu unutulmamalıdır, bir sorunun sorun olduğunun anlaşılması için evlerimizden içeri girmesine gerek yoktur. Sorunların çözülmesi için ocaklara ateş düşmesine gerek yoktur. Bilim ve fen bu nedenle vardır. Eğitim sayesinde aydınlanan dimağlar illiyet bağını özümser ve sorun değil çözüm üretir. Öngörülemeyen sorunların çözümü içinse kaybetmeyi beklemez bir malı, hele de bir canı.
Bu nedenle bu yazı dizisinde 6306 sayılı kanun ve uygulama yönetmeliği çerçevesinde riskli yapılar ve kentsel dönüşüm konuları üzerinde duracağız. Özellikle riskli yapı kavramının hukuken ne olduğunu, nasıl tanımlandığını ve tespit edilebileceğini, hangi önlemlerin alınabileceğini, başvuru makamlarını ve buna ilişkin tüm süreci kapsayan bir anlatı olacak. Konunun uzunluğu ve detaylıca ele alınacak olması hasebiyle önümüzdeki hafta hukuk köşesinde bu konudaki hukuki sorulara cevap arayacağız.
Hukuk, kaynağını toplumdan alır, onun bir yansımasıdır. Bu nedenledir ki hukuk toplumdan bağımsız, toplum da hukuktan bağımsız düşünülemez.
Hukuku dönemin ideolojik ve siyasi kaygılarına indirger, bunlar ile şekillendirirsek hukukun temeli olan adaleti kaybetmeye mahkumuz. Hukukun meşruiyetini, bu iki dönemsel olarak değişkenlik gösteren kavrama bağladığımız takdirde ortada ne muhafaza edilecek bir hak kalacaktır ne de sığınabileceğimiz bir yargı çatısı. Bu nedenle herkes elini taşın altına koymalı ve gereken ne ise onu ve hatta fazlasını yapmalıdır, kaçırdığımız treni yakalayıp onu geçebilmek için.
Şairin dediği gibi;
“Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip…
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne-üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının…
Dayan kitap ile
Dayan iş ile
Tırnak ile diş ile
Umut ile sevda ile düş ile
Dayan, rüsva etme beni.”

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.